Denizli İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Yaşam ve Ahilik

YAŞAM BİÇİMİ

    Türkler Anadolu'ya geldikten sonra göçerlikten yerleşik düzene geçmeleriyle birlikte Xl. Yüzyıldan itibaren Denizli kültüründe de farklı bir oluşum ortaya çıkmıştır. Bizans kökenli toplulukların kentlerde yoğunlaşmış olması nedeniyle Türk-İslam kültürünün temsilcileri olan Türkmenlerin etkisi önceleri kırsal kesimle sınırlı kalmıştır. Yöreye Anadolu Selçukluları egemen olduğunda Türk kültürü de düzenli bir şekilde yayılmaya başlar. 

    Halk arasında Horasan erenleri adıyla bilinen Gazi Erenler, davranışlarıyla örnek kişi olmuşlar ve Türkmen boylarını yönlendirmişlerdir. Beylikler döneminde de Denizli yöresi, Türkleşme sürecini yoğun olarak yaşamıştır. Bu süreç özellikle İnanç Bey döneminde ivme kazanmış, Ahilik yoluyla Mevlevilik ve Bektaşilik gibi tarikatlar yaygınlaşmıştır. Denizli'de Osmanlılar tümüyle Türkleşmiş bir kent bulmuşlar, bu nedenle toplumsal ve kültürel yapıyı değiştirmeye gerek görmemişlerdir. 

    XVl. Yüzyılın ortalarından sonra ortaya çıkan ekonomik ve toplumsal bunalımlar, Denizli'nin sosyal yapısındaki ilk değişiklikleri başlatmıştır. Tımar düzeninin bozuluşu tarımsal etkinlikleri aksatmış ve kıtlıklar yöre halkının göç etmesine yol açmıştır. Medrese öğrencisi suhteler ile kırsal kesim gençlerinin bir bölümü disiplinsizlik ve başkaldırı gibi eylemlere girişirken, bir bölümü de Ege kıyılarında korsanlara katılmışlardı. XVll. Yüzyıl başlarında görece düzen sağlamasıyla birlikte Denizli yöresinin toplumsal yaşantısı da normale dönmüştür. 

    1671-1672 yıllarında Denizli'yi gezen Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre yaşantı normal akışı içinde seyretmekteydi. Ahilik, bu dönemde de etkisini sürdürmekteydi. Ortaçağda İbn-i Batuta'nın sözünü ettiği Ahi Sinan ve Ahi Duman tekkelerini Evliya Çelebi de anlatmaktadır. 

    Ancak, Ahilik Batılılaşma sürecinde değişime uğramış, mekanları ağaların, esnafların ve ileri gelen zengin kişilerin maddi kaynakla desteklediği mahalle ve köy odaları ile misafirlerin ağırlandığı yerlere dönüşmüştür. Ayrıca zeybeklerin ve kızanların (gençlerin) toplandıkları kızan odaları, bu dönemde yaygınlaşmışlardır. Buralar gençlerin toplantı, eğlence ve yarenlik ettiği yerler olmuştur. Denizli XX. Yüzyıla temel ekonomik etkinliği tarım ve dokumacılığa dayanan küçük bir Anadolu kenti olarak girmiştir. 

    Cumhuriyetin ilk yıllarında da kasaba görünümünde olan Denizli'de halk geçimini tarım ve dokumacılıktan sağlamaktaydı. Tekkeler kapatılmışsa da, tarikatlar güçlerini korumaktaydılar. Medreselerin yerini modern okullar almakta, kılık kıyafet değişmekte, modern Türk ulusunun çerçevesi oluşturulmaktaydı. Türk Ocakları ve Halk Evleri toplumu yönlendirmekte, yeni bir yaşam tarzı ve kültür giderek yaygınlaşmaktaydı. Türk dili, tarihi, kültürü ve eğitimi üzerine yapılan çalışmalar toplumun sosyal yaşantısını yeniden biçimlendirerek bir rota çiziyordu. 

    1950'lerde kırsal yörelerdeki ekonomik canlanmayla, toplum yapısındaki değişmeler devam etmiştir. Tarım toplumundan, sanayi toplumuna doğru bir gelişme söz konusudur. Ulaşım olanaklarının artmasıyla, büyük kentler özellikle İzmir ile kurulan ilişkiler, toplumsal yaşama yeni boyutlar getirmiştir. Bu dönemde başlayan kırdan kente göç giderek hızlanmıştır. 

    Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla ve yurt dışına giden işçilerin etkisiyle, geleneksel kültür yapısı ve sosyal yaşantıdaki değişiklikler büyük boyutlar kazandı. Denizli insanının sanayiye, özellikle dokumacılık ve ticaret yönünde atılım ve yatırım yapması, güncel yaşantısının vazgeçilmez bir parçası olmuştur ve eğilim giderek devam etmektedir. 

    Pamukkale Üniversitesi'nin ; 1992 yılı gibi çok yakın bir geçmişte kurulmasına rağmen sosyal, kültürel ve eğitim alanlarındaki etkileri görülmeye başlanmıştır. Kültürel alanda belediyenin öncülük ettiği konservatuar, oda tiyatrosu ve açık hava tiyatrosunda görsel sanat etkinliklerinin yanı sıra, konferans ve sempozyumlar düzenlenmektedir. İl merkezi ve ilçelerde geleneksel şenlikler de yaygınlaşmaktadır. 

AHİLİK


    Temeli X. Yüzyıla dayanan, Xlll. Yüzyılda Anadolu'da kökleşmiş olan Ahilik, tarihi ve sosyo-ekonomik zorunlulukların ortaya çıkardığı mesleki, dini, ahlaki bir Türk esnaf birliği kuruluşudur. Ahi kuruluşları çevresel ve toplumsal karakterini korumuş, üretici ve tüketici ilişki ve bağlarını en iyi biçimde düzenlemeyi kendilerine amaç edinmişlerdi. 

    A. İrmiş'e göre Türk ekonomisinde KOBI'lerin tarihsel kökeni ve varlığı Xlll. Yüzyıldan itibaren kendini belirgin şekilde göstermektedir. Ahi Evran tarafından kurulan Ahilik örgütü, günümüzün küçük ve orta ölçekli işletmeleri için temel kaynaklardan biridir. Ahi örgütleri; standart üretim, standart fiyat, sosyal güvenlik, işçi-işveren ilişkileri, hizmet içi eğitim gibi konularla, bugün Türk ekonomisindeki KOBİ'lere yol gösterici nitelikteki uygulamaları yüzyıllar öncesinde yaşamıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde Ahilik sistemi, yerini “Loncalık Sistemi'ne” bırakmış, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle beraber 1913 yılında loncalar kapatılmıştır. Bununla beraber, gümüş ve altın işleri, ayakkabı imalatı, el dokumacılığı, kalıpçılık, bakırcılık ve mutfak aletleri konusunda küçük ve orta ölçekli işletmeler varlıklarını korumuşlardır. 

    Bu kuruluşların temelleri başlangıçtan beri o denli sağlam atılmış, kuralları zamanın ve toplumun gereklerine ve gerçeklerine o denli uyum sağlamıştı ki, bu kurallar sonradan, kent ve kasabaların belediye hizmetleri ve bu hizmetlerin kontrolleri için örnek alınmış, narhnizamnameleri ya da kanunnameleri şeklinde resmileştirilmiştir. Ahiler, sanat ya da meslekleri için gerekli hammadde tedarikinden onun işlenişine ve satışına dek, her aşamayı inceden inceye kurallara bağlamışlardı. Bu durum hem meslek erbabı hem de üretici-tüketici arasındaki ilişkilerde rekabet, haset ve kavga gibi sürtüşmeleri de ortadan kaldırmıştı. 

    Ahi örgütüne giren esnaf ve sanatkarlar, mesleki, dini ve ahlaki, eğitimden ayrı olarak askeri talim, terbiye de görüyorlar, gerektiğinde ordu ile savaşlara katılarak düşmanla yiğitçe çarpışıyorlardı. M.Fuat Köprülü, bu örgüt mensuplarının büyük yardımını uzun uzun anlatır. 

    Anadolu'da Ahilik örgütünün ortaya çıkışını hazırlayan etkenleri özetleyecek olursak bunları şöyle sıralayabiliriz. Doğudan Asya'daki büyük ve uygar Türk kentlerinden gelen çok sayıdaki sanatkarlara kolayca iş bulmak, yerli Bizans sanatkarları ile rekabet edebilmek, tutunabilmek için yaptıkları malların kalitesini korumak, üretimi ihtiyaca göre ayarlamak, sanatkarlarda sanat ahlakını yerleştirmek, Türk halkını ekonomik yönden bağımsız hale getirmek, ihtiyaç sahibi olanlara her alanda yardım etmek, ülkeye yapılacak yabancı saldırılarında devlet silahlı kuvvetleri yanında savaşmak, Türklük şuurunu, sanatta, dilde, edebiyatta, müzikte, gelenek ve göreneklerde milli heyecanı yaratıp ayakta tutmak. 

    Ahi Evran'ın tam adı Şeyh Nasirüddin Ebu'l-Hakayık Mahmut Bin Ahmet olup, Anadolu'da Ahi Evran diye bilinir. 1171(566) yılında doğmuştur. İlk tasavvufi terbiyeyi de Horasan ve Maveraünnehir'de iken, Ahmet Yesevi'nin talebelerinden aldığı muhakkak olan Ahi Evran'ın, daha sonra bir hac seyahatine çıktığı ve bu seyahatleri sırasında Türk asıllı gezgin bir sofi olan Evhadüddin Kirmani ile tanıştığı ve ona katıldığı anlaşılmaktadır. 1205(602) yılında Sadrüddin Konevi'nin babası Mecdüddin İshak'ın delaletiyle Evhadüddin, Muhyiddin İbnü'l-Arabi'lerle birlikte Anadolu'ya gelen Ahi Evran, ilk mesleki çalışmalarına Denizli'de debbahlık yaparak başlamış, daha sonra Konya, Kayseri ve Kırşehir'e gitmiştir.

    Debbahlık mesleğinin yanısıra kendi adıyla anılan Ahilik örgütünü yaygınlaştırmış, bu nedenle de tarih boyunca Debbahların piri olarak tanınmıştır. Kırşehir'de kendi adını taşıyan mahalledeki Ahi Evran Camiine bitişik olan türbesinde yatmaktadır.