HIERAPOLIS (PAMUKKALE)
It's about 20 km north of Denizli. It is called a Holy City in
Archeological literature because there were many temples and religious
buildings in Hierapolis. The ancient city is situated between several
historical areas. According to the ancient geographers, Strabon and
Ptolemaios, Hierapolis was very close to Laodicea and Tripolis which was
in Kario's Border. That's why it was a Phrygian City. There is no
information about Hierapolis' history before the Hellenistic Era, but we
know there was a city there before then. It's called Hierapolis because
of its Mother goddess Cult.
Information about Hierapolis is limited. It is known that the king of
Pergamum, Eumenes II, founded the city in 190 BC. It was named
Hierapolis after the Amazon's Queen Hiera, the wife of Telephos, the
founder of Pergamum. (Pergamum is also called Pergamon or Pergamos).
Hierapolis was destroyed by the earthquake in 60 A.D. during the time of
Roman Emperor Nero. During the reconstruction after the earthquake, the
city lost its Hellenistic Style and became a typical Roman City. Right
after the Roman period started, Hierapolis became an important center
because of its commercial and religious position. In 80 A.D. St. Philip
came to Hierapolis and was murdered by the Jewish inhabitants. The Turks
conquered Hierapolis at the end of the 12th century A.D.
Mimari özelliklerinden dolayı, kapı ile birlikte yapıldığı düşünülen 4 metre genişliğindeki bu cadde (plateia), kentin ana caddesini oluşturuyordu (İ.S. I y.y.). Caddenin ortasından üstü monolit kapak taşları ile örtülü kanalizasyon sistemi geçmektedir. Caddenin her iki kenarında toplam uzunluğu 170 m olan dükkan, depo ve evler bulunmaktadır. Geç dönemde (V- VI. yüzyıl) inşa edilmiş, caddeyi işgal eden bir dizi mekan yer alır, cadde düzeni bozularak caddenin genişliği 8 metreye indirilir. Caddenin yüzeyi (platea) tamamen kaynak sularından dolayı kalker tabakası ile kaplı idi (2 m yükseklikte). Antik yolu kalker tabakasından açmak için kompresörle açma çalışması yapılmıştır.
İ.S. 60 yılında meydana gelen depremden sonra Frontinus Caddesi, ile doğudaki tepenin yamaçları arasında geniş bir alanda değişim sonucu Hierapolis Ticaret Agorası olarak düzenlenir. Bu alan, depremden önce, yerleşim dışında, nekropolis ve atölye olarak kullanılıyordu, yuvarlak planlı pişirme odaları olan keramik fırınlarını ve İ.Ö. II.- İ.S. I. y.yıla tarihlenen kabartmalı megara kaseleri bulunmuştur.İ.S. II. yüzyılda bu geniş alana, 170 metre genişliğinde 280 metre uzunluğundaki, Küçük Asya'nın en geniş agoralarından biri inşa edilir.1979 yılından itibaren sistemli araştırmalar yapılmaya başlanır, yapılan kazılar sonucunda anıtsal alanın planı tanımlanır, bazı onarım çalışmaları ve bulunan mermer blokların düzenlenmesi yapılır.
Hierapolis kentinde yapılan sur sistemine dahil olan Kuzey kapı İ. S. IV. yüzyıl sonuna tarihlenmekte; Kuzey Kapı, Güney Kapı'ya simetrik olarak Bizans Dönemi'nde kentin anıtsal girişini oluşturur.Devşirme malzeme ile inşa edilen kapı, kare planlı iki kule ile desteklenmiştir.Kapıda taşıyıcı arkhitravın üzerinde yer alan zarif kemer, haç motifi ile bezelidir.Diğer Hristiyan sembolleri arkhitravın ön cephesini süslemekteydi. Girişin iki yanında, antik şehri kötü etkilerden korumak üzere, apotropeik olarak duran arslan, panter, gorgo başı ile bezeli, muhtemelen daha eski bir yapıda kullanılmış olan, dört adet konsol günümüze ulaşmıştır.
İ.S. IV. yy ' da inşa edilmiştir.traverten bloklar ve içinde mermerinde bulunduğu devşirme malzeme ile yapılmıştır. Kuzeyde ki kapı da olduğu gibi 2 adet dörtgen planlı kuleye yaslanmış ve monolit arşitrav üzerinde yer alan hafifletme kemeri ile şekillenmiştir. Kapının bulunduğu mekan diğer kapıya göre daha alçaktır.
Sütun dizisi, ve üzerinde yapının gymnasium olduğuna işaret eden yazıtlı bir arşitrav parçası dikkat çeker. Büyük bir avlu ve onu çevreleyen dar düzeninde bir portik söz konusu olmalıdır.Mimari özellikleri yapının İS I. yüzyılda Hierapolis kenti yapı faaliyetleri sırasında inşa edildiğini göstermektedir. Bu dönem depremden sonra Apollan Tapınağı ve Frontinus Caddesi'nin yapıldığı dönemdir.
Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Tapınağı'nın yakınlarındaki çeşme binasıyla beraber şehirdeki iki büyük anıtsal binadan biridir. Yapı, caddeye açılan 70 metre uzunluğunda bir havuzdan ve içlerine heykel konulmak için nişlerin kazıldığı iki kıvrımdan oluşmuştu. 1993 yılında başlayan yapının sistematik kazıları; büyük havuzun içine düşmüş ve kalın bir kalker tabakası tarafından kaplanmış yapının mimari ve figürlü dekorasyon elemanlarının yeniden elde edilmesine olanak vermiştir. Özellikle önemli olanlar; Amazzonamachia sahnesinin olduğu bloklar ve kaynak ve nehirlerin kişileştirildiği kabartmalardır. Mimari elemanların stilistik karakterleri ve bir arşitrav üzerine yazılmış İmparator Alexander Severus'a ithaf, kompleksin İ.S. III.yy.ın ilk yarısına tarihlenmesini yaparlar.
Ev Tiyatro'ya giden ikincil uzun bir yol üzerinde bulunmaktadır. Orjinal yapı İ.S. II.yüzyılı bildirmektedir. Ev, Domus kentin aristokrat ailelerinden birine ait olmalıydı merkezi bir peristyle açılan mekanlar, her kenarında üç sütun ile çevrilidir.Mermerden ince ion başlıklı sütunlar eve adını vermektedir. Ev İ.S.IV.yüzyılda ciddi değişikliğe uğrar oturum alanının doğusuna yeni bir opus sectile döşemeli ziyaret odası eklenir. Özel olarak önemli olan Bizans öncesi döneme tarihlenen duvar üzerine yazılmış yazıttır. İlahi olduğu anlaşılan bu yazıt yapma İncil in bir parçasıdır. Bu evler çok ciddi bir şekilde İ.S.VII.yüzyılın I.yarısında meydana gelen deprem sonucu yıkılmıştır.
Deprem de yıkılmış olan bu yapı yıkıntı halinde tüm parçaları ile günümüze ulaşmıştır. Uzun ve dar olan yapı giriş kısmı dar yan taraftan iki kapı ile yapılmaktaydı. Yapı, traverten bloklardan yapılmış, ağır çatıyı taşıyan monolit dor düzenindeki sütun dizisi ile, ikiye bölünmüştür.Uzun mekanın tabanında lağım sularını caddedeki kanalizasyona taşıyan kanal bulunmaktadır.İç duvar boyunca oturmak için yapılmış, üzerinde delikler bulunan bir seki yer alır, pis suları taşıyan kanalın önüne sıhhi ihtiyaçlar için bir temiz su kanalı yapılmıştır. Taban kullanım ve aşınma izleri taşıyan traverten levhalarla düzenlenmiştir. Yapı İ.S. I. yüzyılda inşa edilmiştir. Yapının yıkılma tarihi ve neden olan depremin tarihlenmesi için, yarım sütunlar üzerine kırmızı boya ile İmparator Justinianus adına yazılmış yazılar büyük önem taşır.
Anıtsal yapı Hierapolis'in en önemli tanrısına adanmıştır. Teraslar üzerinde ki kutsal alan, mermer merdiven ile birbirine bağlanmaktadır. Alttaki teras geniş bir alan üzeride dor düzenindeki mermerden sütunlarla çevrilidir. Podium da işaret edilen iç kısımdaki yapı önceden Tapınak şeklinde tanımlanmıştı daha sonra kehanet merkezi olarak tanımlandı. Yapı Plutonium'u kapsayacak şekilde orta kısımda yer altından giriş ile zehirli gaz yayılmakta bu antik kaynaklarda da geçmektedir. Büyük Apollon tapınağı ion düzeninde olup önceden merkez kutsal alan olarak tanımlanmıştı yapının temelleri görülebilmektedir. Son araştırmlar ışığında üçüncü bir yapı Kuzey de tanımlanmıştır Anıtsal kutsal yapı İ.S. I.yüzyıla tarihlenmekte beraber İ.S.III. yüzyılda önemli değişiklikler geçirmiştir.
SU KANALLARI VE NYMPHEUMLAR
Çevredeki tepelere inşa edilmiş kanallardan oluşan iki aquadükt kente içme suyunu sağlamaktadır. Bunlardan biri kuzeyde Pamukkale ve Karahayıt arasında, diğeri doğuda Güzelpınar yönündedir. Bugün halen üstlerini kapatan taş plakalar görülebilmektedir. Bu kanallar kentin doğusundaki tepenin üstünde inşa edilmiş bir filtre odasında birleşmektedir. Buradan çıkan su pişmiş toprak künkler ile kent sokaklarına, oradan da daha küçük çaplı künklerle evlere ulaşmaktadır.
Hierapolis Antik Kenti içerisinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda Ploutonium Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı) ve antik dünyada“ölüler ülkesine geçiş kapısı” olarak kabul edilen mağaranın girişi gün yüzüne çıkarılmıştır.Pagan inanışının hakim olduğu AntikÇağ’da Hierapolis, “Kutsal Kent” anlamına gelmektedir. Bu isim; içinden termal suların ve kendisine yaklaşan canlıların ölümüne neden olan gazın (karbondioksit) çıktığı bir mağaranın mevcudiyetinden gelmektedir.Bu özelliklerinden dolayı mağara, Tanrı Plouton ve eşi Persophone’nin hüküm sürdüğü yeraltı dünyasının girişi olarak kabul edilmiştir.Mağara etrafına, Antik Dönem’de büyük bir turistik ziyaret mekânı olan ve M.Ö. I. yy. ve M.S. III. yy. arasında inşa edilmiş olan bir kutsal alan yerleştirilmiştir. Bu kutsal alanın ziyaretçileri arasında, en ünlüleri olarak Cicero, İmparator Hadrian ve Caracalla, Filozof Damascius bulunmaktadır. Ziyaretçiler mağaranın içine kuşları bırakmakta ve bunlar hemen gazdan zehirlenerek ölmekteydiler.
Ploutonion Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı)’nda 2013 yılı kazı sezonunda gerçekleştirilen kazı çalışmaları neticesinde gün ışığına çıkartılan yapı kompleksidünyada eşsiz bir sit alanını oluşturmaktadır.Kazılarda ünlü Pamukkale traverten havuzlarının oluşmasını sağlayan termal suların orijinal kaynağının gün ışığına çıkartılmasını sağlamıştır. Ayrıca, yaklaşan küçük hayvanların ve kuşların ölmesine neden olan karbon anhidrid gazının çıktığı mağaranın etrafına kurulan kutsal alanın keşfedilmesini sağlamıştır. Antik dünya insanları burasının, Plouton ve karısı Persephone’ nin hüküm sürdüğü Cehennem’ in Girişi olduğuna inanıyorlar ve bu tanrılara mağaradan sızan karbon anhidrid gazıyla boğulan boğaları kurban ediyorlardı.Yapılan kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkartılan Kutsal Alan’ ınion düzenindeki cephesi, kaynakların oluşturduğu havuza yansımaktadır ve tarihle doğanın aynı potada eridiğieşsiz bir yapı kompleksini oluşturmaktadır.
Kazılarda ayrıca birbirinden eşsiz eserler gün yüzüne çıkarılmıştır. Yapılan sualtı kazısıyla tanrı Plouton’a, inananları tarafından adak olarak bırakılan, Helenistik dönemden kalma ve her biri farklı bir figürde olan, Kutsal alanda yapılan ritüelde kullanılan kandillerortaya çıkarılmıştır. Bu ritüel çok önemlidir. Çünkü Antik Çağ’ da insanlar kutsal alana gelmişler, Cehennem Kapısı’nda sunak yapıp, kurban adamışlar ve boğaları kurban etmişlerdir. Bu kandillerin ateşini buradan çıkan zehirli gazlar söndürmüş, sonrasında bunu Tanrı’nın kabul ettiğine inanıp, kandilleri eve götürmeden alanda bırakmışlardır.
Kazıda elde edilen en değerli eserler arasında Helenistik zamanda yapılmış, özel saç sistemi ve altın küpe takmak için kulağında iki delik olan tanrıça Aphrodite’ ye ait mermer bir baş ve mermer Dionysos Heykeli bulunmaktadır.Ayrıca en olağanüstü buluntu ise sudan çıkartılan, mağaranın girişini koruyan mermer 2 heykeldir; bunlardan biri mermer yılan heykeli ikincisi ise mermer Kerberos heykelidir.
1-Bu 2 mitolojik varlıktan biri olan ve yeraltında yaşayan her şeyi sembolize eden yılan, kıvrılmıştır ve başı yaklaşan kişiye dönüktür.
2-Daha da önemli olan diğer mitolojik varlık ise, mermer Kerberos heykelidir. 1,30 m. yüksekliğiyle büyüklük olarak dünyada eşsiz bir eser olan üç başlı “Hades’in Cehennem Köpeği” mitolojiye göre Cehennem’ in Kapısı’ nda durmaktadır. Yaşayan hiçbir canlı öldürülmeden buraya yaklaşamamaktadır. Sadece kahraman Herakles onu yakalamayı başarmıştır. Kerberos heykelini gerçekleştiren heykeltıraş, eserini, Anadolu’nun tipik çoban köpeği Kangal’ ın görünüşüne benzetmiştir. Arka ayakları üzerinde duran hayvan, Hindistan’ ın sembolü antik Hindistan tanrısı, üç başlı Arslan Ashoka’ yı hatırlatmaktadır.
Ploutonion Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı)’nda 2013 yılında gerçekleştirilen kazılar neticesinde Hierapolis Antik Kenti’ nintarihi 300 yıl geriye gitmiştir…
Ploutonion Kutsal Alanı’ nda2013 yılında gerçekleştirilen kazılar sırasında Hierapolis Antik Kenti’ nde ilk kez Arkaik Dönemtespit edilmiştir. (M.Ö. VI. yüzyıl). Kentin M.Ö. III. yüzyıl sonlarında kurulmasından önce, Ploutonion Mağarası, Lykos (Çürüksu) Nehri Vadisi’nde oturan Frigler tarafından zehirli gaz çıkartarak öldüren kutsal mağara ve iyileştiren termal sular ziyaret edilmekteydi. Kazılarda bulunan arkaik döneme ait parçalar ve Friglere ait tipik bir Kibele kabartmasıolançift flüt çalan insan figürü, Hierapolis Antik Kenti’ nin bilinen tarihini 300 yıl geriye götürmüştür. Hierapolis Antik Kenti M.Ö. 3. yüzyılda kurulmuştur. Bulunan bu eserler, şehir yokken Frig insanlarının bu mağaraya geldiğini, kentin M.Ö. 6. yüzyılda kutsal alan olarak ziyaret edildiğini gün yüzüne çıkarmıştır.
MS. V. yüzyılda, Roma İmparatorluğunun diğer kentlerinde de olduğu gibi, Hierapolis de MS. 396da çıkarılan bir kanuna göre kuzey, güney ve doğu yönlerinde surlarla çevrilmiştir. Büyük kısmı bugün yıkılmış halde olan surlara, 24 adet kare planlı kule yerleştirilmiştir. İki anıtsal kapı ve iki küçük kapı olmak üzere 4 girişi vardır. Kuzey ve güney anıtsal kapıları ana caddeye açılır.
ORTAÇAĞ SELÇUKLU KALESİ KALINTILAR
Kale, vadiyi kontrol altında tutabilen düzlük üzerinde, stratejik konumda olan geniş bir sur sisteminden oluşmaktadır. Duvarlar yıkıntı halinde olan kentten alınan, aralarında mermer, kimisi yazıtlı bloklar bulunan, devşirme malzeme ile yapılmıştır. Kalelerden birinde yapılan kazılarda, semerdam kemerli, nişler açılmış olan iç kısmında giriş kapısı, tabanı ve deprem ile meydana gelen geniş çatlaklar çıkartılmıştır. Bulunan malzeme, kaleyi bölgenin Bizanslılar ile Selçuklular arasında anlaşmazlık olduğu döneme, IX. Ve XIII. yy.’lar arasında tarihlemektedir. Yıkıntılar arasında bulunan bir sikke bu son dönemi işaret etmektedir.
Büyük yapı dört ada üzerine inşa edilmiştir. Dik olan cavea diazoma'dan iki kısma bölünmüştür, dikey olarak 9 cuneusa Summa cavea galerisi ile 8 basamak yerleştirilmiştir Ima caveanın (alt basamaklar) orta kısmı, proedria için mermer bir exedra şeklinde düzenlenmiş, yüksek arkalıklı, arslan ayaklı oturaklar, kentin önemli kişileri içindir. Sahne binası, logeion ve geniş bir sahne arkasına sahiptir ve skene ile bağlantılıdır. Skene fronsun üç düzeni mermer monolit sütunlar tarafından podium üzerine oturmakta ve burada Apollon ve Artemis'e adanmış, bezeli korniş bulunmaktadır. Bu görkemli yapı, İmp. Septimius Severus zamanında İ.S. III. yüzyılda, önceki evreyi (Flavius dönemi) içine alarak ve yok ederek inşa edilmiştir. Geç Roma Dönemi'ne kadar kullanılmış, bunu arkhitravının alt yüzüne, İ. S. 352 yılına tarihli ve skene fronsun onarımını yazıttan anlıyoruz.
Yapımı 150 yıl süren, Akdeniz Havzası içinde en önemli ve özgün Roma Tiyatrosu olan 1800 yıllık Antik Tiyatro
Hem kültürel hem doğal miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ nde yer alan ve dünyada eşi benzeri olmayan 2500 yıllık Pamukkale Hierapolis Antik Kenti’ nde bulunan ve gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları neticesinde, Antalya Perge Tiyatrosunun dışında hiçbir antik tiyatroda bulunmayan mitolojik kabartmaları, görkemli sahne binası, oturma basamakları ile Hierapolis Antik Tiyatrosu, şu anda Akdeniz havzası içinde Roma Dönemi Anadolu Tiyatroları arasında en önemli ve özgün bir yere sahiptir.
1800 yıllık Hierapolis Antik Tiyatrosu’ nun yapımı; M.S. I. yüzyılın ikinci yarısında başlanılmış, III. yüzyılın başlarında da tamamlanmış ve yaklaşık 150 yıl sürmüştür. Roma tiyatrolarının en güzel örneklerinden biri olan,yamaca yaslanmış tüm cepheleriyle birlikte korunabilen bu muhteşem yapının 50 oturma sırası bulunur. Bu oturma sıraları 8 merdivenle 9 bölüme ayrılmıştır. Cavea’nın tam ortasından geçen Diozoma’ ya her iki yandan tonozlu birer geçit ile (vomitoryum) girilir. Sütunların arası heykellerle süslenmiş olup, sahne arkasındaki duvarlarda ise mermer kabartmalar yer alır. Tiyatroda yer alan kabartmalı frizlerde; Apollon ve Artemis’ in doğuşu ve dini ayin sahneler, Dionysos, Satyr ve Menad’ lardan oluşan eğlence sahneleri, Marsyas ve Apollon arasında geçen müzik yarışması, tanrılar ile devler arasındaki (Giganthomachi) savaşlar, yer altı tanrısı Hades’ in tanrıça Persephone’ yi yer altına kaçırması gibi mitolojik konular ile Hierapolis Kenti için yapılan sportif yarış sahneleri, arşitravın kral kapısı üstünde İmparator Septimus Severus’ un taç giyme merasimi tasvir edilmiştir.
Pamukkale Hierapolis Antik Tiyatrosu Sahne Binası Restorasyon çalışmaları İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Müze Müdürlüğü denetiminde, İtalyan Kazı Heyeti tarafından 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı aracılığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığımızın gönderdiği 1.750.000 TL ödenekle gerçekleştirilmiştir. Restorasyon çalışmalarında Sahne Binasına ait olan 3.000 bine yakın mermer blok ve mimari süsleme parçaları tek tek incelemiş, % 95 mevcut olan orijinal mimari malzeme kullanılmıştır
19 Nisan 2010 tarihinde başlayan restorasyon çalışmaları 10 Haziran 2013 tarihinde tamamlanmıştır. Türkiye’ de Sahne Binası restore edilen tek tiyatro ünvanına sahip olan Pamukkale Hierapolis Antik Tiyatrosu,yapılan bu restorasyon çalışmaları sonrası 12.000 kişi kapasitesi ile kültürel ve sanatsal etkinlikler için faal duruma gelmiştir. |
1938 - 2013 yılları arasındaki restorasyon çalışmaları
AZİZ PHILIPPUS MARTYRIONU
Hierapolis eşsiz termal suları ile bir şifa kaynağı görülmesinin yanı sıra, hem Pagan dönemlerinde hem de Hristiyanlık döneminde kutsal kent sayılmıştır. Bunun nedeni de İ.S. 80 yıllarında Hierapolis'e Hristiyanlığı yaymaya gelen ve Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Aziz Philippus'un burada çarmıha gerilerek öldürülmesidir. İ.S. 4. yüzyılda Hristiyanlık resmi din olduktan sonra Aziz Plilippus adına öldürüldüğü yerde bir şehitlik yapılmıştır. Dini ve ruhi tedavi merkezi olarak yapılan yapı sekizgen planlıdır. Ortasındaki mermer kaplı alanda da Aziz Philippus'un mezarı vardır.
Bizans dönemindeki surun dışında kalan bu merkeze geniş ve uzun merdivenlerle çıkılır. Yapıya yaklaşan son bölümdeki merdivenlerin sağında Ayazma çeşme yapısı vardır.
Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun kaplanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller mevcuttur.
Sekizgen bölümün tabanı mermer, koridor ve bağlı bölümlerin tabanı bitkisel motifli mozaik ile odaların tabanı traverten, halkın kaldığı dış odaların tabanı ise sıkıştırılmış topraktır.
Günümüzde de birçok kilise Aziz Philippus bayramını kutlayıp ayin düzenlemektedir.
Aziz Phılıppus kapısından hemen sonra büyük boyutlara sahip köprü yer alır. Büyük boyutlu dikdörtgen traverten bloklardan meydana gelen bu büyük yapının ( genişliği 12 m. bulmakta) yalnızca güney sırt kısmı korunagelen yapı taş ile döşenmiş şehir merkezinden gelen yolun devamında bulunmaktadır. Köprüyü geçtikten sonra hakim tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus Martyrıonuna ulaşılmaktadır. Köprünün kuzey sırtı kenarında sekizgen planlı bir başka yapı yer almaktadır (belki vaftizhane) bu yapının hemen yanından yukarı doğru çıkan basamaklar yer almaktadır. Basamaklar yüksek tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus un defnedildiği alan ile son bulmaktadır. Bu alan Bizans öncesi dönemde Küçük Asyanın en önemli Hac ziyaret alanlarındandır.İtalyan Arkeoloji Heyetinin amaçlarından birisi köprünün yeniden ayağa kaldırma çalışması oluşturmakta bu sayede kentten başlayıp Martyrıona ulaşan ayin yolunada işlevsellik kazandırılmaktadır.
M.S. 7.yy’a tarihlenen şehir merkezindeki direkli kilise üç nefli olup, nefler arasındaki geçitleri büyük ve küçük direkler ayırmaktadır. Ortadaki büyük nefin sonunda bir apsis yer alır. Olasılıkla yapı tonoz örütülüdür. Diakonon ve protasis (vaftiz ve ayin bölümü), kilisenin merkez sahanlığının sonundaki tek apsisin iki tarafında yer almaktadır. Üç nefli diğer bir kilise de yine şehrin merkezinde yer almaktadır. Hierapolis’in kuzey tarafında daha küçük tek apsisli kiliseler yer alır. Bunlar daha çok geç dönem yapılarıdır. Bu da geç dönemlerde dahi, kentin kimliğini devam ettirdiğinin göstergesidir. M.S. 5-7. yy’larda Hierapolis’te birçok önemli kilise yapılarının yapılması, kentin hem dinsel yönden önemli, hem de Bizans döneminde büyük bir merkez olduğunu göstermektedir. M.S. 5-6. yy’larda tarihlenen Akköy aile mezarının altın buluntuları da bu önemi ve zenginliği desteklemektedir. Hierapolis’in ilk dinsel temsilcisi St. Phillippus’tur.
Batıdaki traverten alanları dışında kalan üç yönde nekropol alanları bulunmaktadır. Bunlar yoğunlukla Tripolis-Sardese giden kuzey yolunun ve Laodikeia-Colossaeye giden güney yolunun iki tarafinda yer alır. Mezarlarda kireçtaşı ve mermer kullanılmıştır. Mermer kullanımı daha çok lahit tiplerinde görülür. Kuzey nekropolü, Geç Hellenistik dönemden erken Hristiyanlik dönemine kadar karakteristik lahitleri, mezar tiplerini ve mezar anıtlarını bir arada içerir. Kentte görülen mezarlar lahit, tümülüs ve ev tipi mezarlardır. Konut mimarisini anımsatan mezar yapıları, nekropolün en önemli elemanlarıdır.
Frontinus kapısı yanındayer alan ve M.S.3.yy yapılan hamam,5.yy 'dan sonra güneye bakan calidarium duvarı yıkılarak bir apsis eklenmiş ve böylece hamam üç nefli bir bazalikaya dönüştürülmüştür.Önceki yapıya ait beşik tonoz da yerini 3 kubbeye bırakmıştır.
KATEDRAL
Hierapolis kentinin en önemli Hristiyan kült yapılarındandır.Yapı, plateiaya narteks ve atrium ile açılmaktadır. Sağdaki kapıdan vaftiz mekanına girilir, dörtgen planlı, apsisli mekan, sütunlar ile 3 nefe ayrılmıştır, apsisli bölümde yuvarlak, mermer kaplama levhalı, iki yanında merdivenleri olan vaftiz teknesi yer alır.Saçaklık, kadınların oturduğu bölüme ait ikinci sütun dizisi tarafından taşınıyordu. Apsis içte yuvarlak dışta çok kenarlı bir plana sahiptir. Ana apsisin içinde, ayin sırasında papazların ve piskoposun oturduğu konsantrik merdiven, synthronon, yer alır. Yapı planı bize orta çağ onarımları ile İ.S. VI. yüzyılın I. yarısına tarihlememizi sağlar.
BÜYÜK HAMAM KOMPLEKSİ-ROMA HAMAMI
Bugün, masif duvarları ve bazı tonozları ayakta kalabilmiş olan yapının iç mekanlarının mermerle kaplı olduğuna dair izler bulunmaktadır. Hamamın planı diğer tipik Roma hamamları gibidir. Önce girişte büyük avlu, iki yanında büyük holler bulunan kapalı dikdörtgen bir alan ve daha sonraları bulunan esas hamam yapısı yer alır. Palaestranin yan kanatlarında, biri güneyde, diğeri kuzeyde olan iki büyük hol imparatora ve törenlere ayrılmıştır. Hamam kompleksinin kalıntıları MS. II. yüzyıla tarihlenir. Büyük hole bitişik tonozlu kapalı mekanlar günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
DOMİTİAN KAPISI (FRONTİNUS KAPISI)
Şehrin kuzey girişinde iyi korunmuş 3 gözlü ve iki yanına yuvarlak kuleleri olan kapı imparator Domitian a ithaf edilmiş üzerine Latince ve Grekçe yazılmış bir yazıt vardır.bu yazıttan dolayı buna Domitian kapısı veya Roma Kapısı denir.kapının MS.82-83 yıllarında yaptırıldığı bilinmektedir.bu kapıya Frontinus kapısı da denilir.
AZİZ PHİLİPPUS’UN MEZARININ KEŞFİ
II.yy’ın sonunda, Efes Piskoposu olan Polycrates, Anadolu’da iki büyük yıldızın istirahat ettiğini yazmaktadır: Hz. İsa’nın 12 Havarisi’nden ikisi. Bu iki havarinin mezar Hierapolis’te Havari Philippus’un uyuya kaldığı Hierapolis ve Havari Johannes’in öldüğü Efes.Cesarea”nin meşhur piskoposu olan Eusebius, VI- yy’da, Küçük Asya’daki Kiliselerin önemi ve eskiliğini göstermek açısından söz konusu haberi tekrar ele alır.İ.S. I. Yy’ın 60’lı yıllarında, Ananelere göre, Havari Philippus Hierapolis’e Hz. İsa’nın sözlerini yaymaya gelir fakat ölüme mahkum edilir ve vücudu buraya gömülür.
Günümüzde: Lecce Üniversitesi’nden Prof. Dr. Francesco D’Andria tarafından yönetilmekte olan Hierapolis Kazı Ekibi, Hierapolis’te; şehrin Roma Çağı’ndan önemli bir Hac Merkezi haline geldiği Bizans Çağı’na kadar olan süre içinde geçirdiği değişimleri anlamak için elli yıldır çalışmalarını sürdürmektedir. Hacılar bu Frig kentine kentin doğusunda bulunan Aziz’in mezarını ve adına adanmış kutsal mekanı görmek için gelmekteydiler.
Son yıllarda uydu görüntülerinin çalışılmasıyla Bizans kapısı’ndan başlayıp bütün şehri kat eden ve Martyrion’a doğru giden yolun varlığını saptanmıştır. Hacılar, bir köprüyü geçip sekizgen bir hamam yapısının yer aldığı tepenin eteklerinde bekliyorlardı. Burada, Hacılar yıkanıp böylece temizlendikten sonra traverten levhalardan oluşan büyük bir merdiven sayesinde İbadethane’ye doğru çıkabilirlerdi. Bir mermer çeşmenin olduğu (ayazma) durup tekrar yıkanıyorlar ve büyük Martyrion Kilisesi’nin olduğu alana doğru tırmanmaya devam ediyorlardı.
Birkaç yıl öncesine kadar; tıpkı San Johannes’in mezarının büyük bir Basilika içinde olduğu Efes’te gibi; Aziz Philippus’unda mezarının Sekizgen Kilise’de olduğu düşünülmekteydi fakat kazılardan bu teoriyi doğrulayacak herhangi bir malzeme çıkmamıştır. Martyrion’un altında bir boşluk olup olmadığını tespit etmek amacıyla yapılan jeofizik analizleri de negatif sonuç vermiştir.
Hierapolis Aziz Philippus Kutsal Alanı
Proto Bizans Dönemi’nde Hierapolis (İ.S. IV-VII. yüzyıllar)
IV. yüzyılın ikinci yarısında yıkıcı bir deprem kenti yerle bir eder ve önemli yapılarda ciddi tahribata yol açar. İmparator Antoninus Pius zamanında, İ.S. II. yüzyılda inşa edilen anıtsal Kuzey Agora yerle bir olur ve yeniden inşa edilmesi mümkün olmaz. IV. yüzyılın sonundan V. yüzyılın birinci yarısına kadar Hierapolis, kente yeni bir yüz kazandıran yoğun inşa faaliyetlerine sahne olur.
Kuzey Agora’yı dışarıda bırakan sur duvarı inşa edilir, Agora ise yeni inşaatler için mermer ve traverten blokların çıkartıldığı taş ocağı haline dönüşür. Antik pagan kutsal alanlarının yerine, bir piskoposun görev aldığı, sivil işlevleri de yürüten kiliseler inşa edilir.Bu yeni kent oluşumunda Doğu Tepesi en önemli çekim noktası haline gelir. Bu alanda tüm İmparatorluk Çağı boyunca (I - IV. yüzyıllar) şapelli mezar ve çok sayıda lahitlerin oluşturduğu önemli bir nekropolis gelişir. IV. yüzyılın sonlarından itibaren tüm Roma Dönemi mezarları tahrip edilir, sadece bir tanesi korunur ve Aziz Philippus’a adanan büyük bir hac kutsal alanının merkezi haline gelir. Geleneğe göre, İsa’nın havarisi Hierapolis’de şehit olur ve buraya gömülür. 2011 yılı kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkartılan mezarının etrafına büyük hac merkezi inşa edilmiştir.
Havari Philippus kimdir?
Philippus İsa’nın oniki havarisinden biridir; Pietro ve Andreas gibi Celile’de Taberiye Gölü yakınındaki Beytüllahim balıkçı köyünde doğmuştur.Yahya İncili’nde çeşitli bölümlerde söz edilir. En önemlilerinden biri ekmeklerin çoğaltılması mucizesidir: İsa Philippus’a dönerek onu dinlemeye gelen tüm insanları doyuracak ekmeği nereden bulacaklarını sorar (Yahya 6,5). Philippus iki yüz denarlık ekmek bile bu kadar insanı doyurmaya yetmez diye cevaplar. Bu durumda İsa mevcut olan az ekmeği dağıtır ve mucizevi olarak herkesin karnı doyar. Diğer bölümlerde ise, Philippus kendi kültürünü ve İsa’nın sözlerinin gerçek anlamını anlamak isteğini açıklar. IV. ila V. yüzyıllar arasında hazırlanan Philippus belgeleri, havarinin İskitya gibi uzak bölgelerdeki vaazlarını tanımlayan bir metindir. Havari sonunda paganlar tarafından çarmıha gerildiği Hierapolis’e ulaşır. Hierapolis nekropolisinde bulunan bir yazıt Eugenius’u işaret eder, “Aziz’in kilisesinin başdiyakozu, şanlı havari ve teolog Philippus”; Martyrion kilisesi söz konusudur. Aziz Philippus ve Aziz Yakup Bazilikası inşa edildiği zaman, VI. yüzyılda Papa III. Giovanni (561-574) azizin emanetlerini Roma’ya getirtir. Bugün Aziz Havarilere adanmış olan kilisenin anıtsal yapısı XV. ve XVI. yüzyıllara aittir.
1800’lerde sunağın altında yapılan kazılarda azizin kutsal emanetleri ortaya çıkartıldı.
Hierapolis’de Aziz Philippus’un mezarıyla ilgili tanıklıklar
Ephesos piskoposu Polikrates İ.S. 190 yılında Paskalya’nın kutlanması gereken gün hakkında Papa Vittore’ye bir mektup yazar. Bu metinde piskopos doğu kiliselerinin havari kökenleri olduğunu şu sözlerle ileri sürer: “Asya’da da büyük yıldızlar dinlenmektedir, İsa’nın dirilişinin son gününde (parousìa) (...) (aralarında) oniki havariden biri olan Hierapolis’de uykuya dalmış Philippus (...) yine Ephesos’da uykuya dalmış olan Yahya (...) kalkacaktır”. Latin ve doğu kiliseleri arasındaki bu sıkı diyalektik içinde Romalı rahip Gaius ve Proklos arasındaki Diyalog’u içeren ikinci bir metin yazılır, ikincisi Phrygia’da kökleri bulunan sapkın montanosçuluğun temsilcilerindendir. Gaius Roma kilisesinin temeli olan Pietrus ve Paulus’un ganimetlerini işaret ederken, Proklos ise Philippus’un ve rahibe kızlarının mezarlarının bulunduğu Hierapolis’in havarisel asaletinden söz eder.
Aziz Philippus Kutsal Alanı: Anıtlar
1.Aziz Philippus Kapısı
Kapı, IV. yüzyılın sonlarında İmparator Teodosius zamanında inşa edilen sur duvarının kuzey-doğu kanadına açılır. Kapının önemi girişin iki yanına yapılan iki kule ile belirginleştirilmiştir.
Kapı ziyarete gelen hacıların İsa’nın oniki havarisinden biri olan Aziz Philippus’a adanmış yapıların yer aldığı tepenin zirvesine ulaşmalarını sağlamaktadır. Geleneğe göre Aziz Hierapolis’de şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
2.Köprü
Aziz Philippus Kutsal Alanı Tepesi’ne ulaşmak için ziyarete gelen hacıların kış sellerinin açtığı küçük vadiyi aşmaları gerekmektedir. Antik köprüden (IV. yüzyıl sonu – V. yüzyıl) geriye temelleri kalmıştır. Köprü, yolun vadinin doğu kıyısına ulaşabilmesini sağlayan tek bir kemerden oluşuyordu. Köprünün rekonstrüksiyon projesi modern metal bir yapıyı ön görmektedir.
Köprü küçük vadinin geçilmesini sağlıyor ve ziyaretçilere antik konstrüksiyonun hacmi hakkında bir fikir veriyor.
3. Merdiven (IV – V. yüzyıllar)
Tepenin güney-doğu kenarı boyunca, tepeye ulaşılmasını ve 16 metrelik seviye farkının aşılmasını sağlayan bir merdiven yer alır. Merdiven 70 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindedir ve Roma Dönemi mezarlığını içine alan, vadi tarafında bir teras duvarı ile desteklenmektedir.Basamaklar ortalama 1 metre genişliğindedir ve düzensiz traverten bloklardan yapılmıştır.
Orta Bizans Dönemi’nde (IX – XI. yüzyıllar) tepe tarafına inşa edilen bir duvar merdivenin genişliğini daraltmıştır (3 metre).
4.Sekizgen Hamam
Köprüyü geçtikten sonra, çıkışa başlamadan önce ziyarete gelen hacılar bir hamam yapısıyla karşılaşırlar. Yapı (23 x 23,50 m.) sekizgen bir plana sahiptir, her bir cephesi 9 metre uzunluğundadır.
Merdiven tarafına açılan girişten soyunma odasına geçiliyordu, burada bir tuvalet ve ilk soğuk banyo için havuzlar yer alıyordu. Diğer mekanlar tuğla direkler ile taşınan yükseltilmiş tabanlıydı. Tabanın altında, yapının batı tarafında üçgen planlı bir mekanda yer alan fırından gelen sıcak hava dolaşıyordu. Isıtılan mekanlarda yıkanmak için kullanılan havuzlu nişler yer alıyordu. Suyla arınan hacılar Kutsal Alan’a doğru çıkmaya başlıyorlardı. Hamam VII. yüzyılın ortalarında meydana gelen depremle yıkılmıştır.
5.Orta Bizans Dönemi yapısı (IX-XI. yüzyıllar)
Eğimin üst tarafına IX. ve XI. yüzyıllarda traverten merdivenin kalıntılarını kapatarak üzerine bir yapı inşa edilmiştir. Yapı dörtgen planlı (7,50x8 m.) ve doğu ile batı taraflarda olmak üzere iki girişlidir, kutsal alanın anıtsal girişi olarak yorumlanabilir.Duvarlar (yaklaşık 1 metre genişliğinde), VII. yüzyıl ortalarındaki depremle yıkılan Bizan yapılarından alınan mermer ve traverten büyük bloklarla inşa edilmiştir.
Döşeme üzerinde bulunan keramikler yapının, Selçuklu Dönemi’nde XIII. ve XV. yüzyıllar arasında terk edildiğine işaret etmektedir.
6.Ayazma. Kutsal Alan Çeşmesi
Merdivenin yukarısında hacılar küçük bir meydanda bekleyebiliyorlardı; bu noktadan itibaren sekizgen Martyrion’a çıkan merdiven başlıyordu. Sağ tarafta Mezar Kilisesi’nin girişi yer alıyordu. Bu açık alanın ortasında kutsal alanlara girmeden önce hacıların yıkanabilecekleri (bir tür abdest) bir çeşme yer alıyordu.
Ayazma bir dikme biçimindedir; suyun aktığı deliğin olduğu yere deniz kabuğu şeklinde mermer bir blok yerleştirilmiştir. Çeşmenin suyu kuzey-doğudaki platodan su kemeriyle getirilmektedir.
7.Mezar Kilisesi
2011 yılı kazı çalışmaları sırasında üç nefli yeni bir kilise gün ışığına çıkartıldı. Yapı, Roma Dönemi mezarlığı içinde yer alan I. yüzyılda yapılmış olan şapelli bir mezarın etrafına inşa edilmiştir. Büyük saygı gören bir mezardır.
Hacılar, önce giriş koridoruna (narthex) geliyorlar; buradan mermer bir merdivenle mezarın üzerine yerleştirilen platforma ulaşıyorlardı.
Kiliseye girildiğinde merkezi nefin sol tarafında mezarın cephesi yer almaktadır.Kilisenin sonunda sunak ve ayin sırasında rahiplerin oturduğu basamakların yer aldığı yarım daire biçimli synthronon yer almaktadır. Hierapolis’de bulunan bronz bir mührün (VI. yüzyıl) üzerinde ortada Aziz Philippus tasvir edilmiştir; iki yanında iki merdivenin üzerinde solda kubbe örtülü Martyrion, sağda iki eğimli çatılı kilise yer almaktadır. Asılı duran lamba Aziz Philippus’un mezarına işaret etmektedir.
8.Aziz Philippus’un Mezarı
Üç nefli kilise büyük saygı gören Roma Dönemi mezarının (İ.S. I yy.) etrafına inşa edilmiştir. Mezar traverten bloklardan yapılmıştır ve bir alınlığı vardır. Cephe duvarında çok sayıda graffiti ve Bizans Dönemi’nde yapılmış ve metal süslemeler asmak için açılmış delikler yer almaktadır. Mezar odasının (uzunluk 3,50 m.; genişlik 4 m.) üç tarafında ölülerin yerleştirildiği yataklar yer almaktadır.
Mezarın sağ tarafındaki orta nefte iki adet bireysel kullanım için havuz (IV-V yüzyıl) ve mermer levha kaplı iki havuz daha ortaya çıkartıldı. Kutsal alanda, Anadolu’daki diğer Bizans kutsal alanlarında olduğu gibi (Germia’daki Aziz Mikhael ve Seleukeia’daki Aziz Tekla) mezarla bağlantılı olarak hastalıkların iyileştirilmesiyle ilgili uygulamalar yapılıyordu.
9.Aziz Philippus Martyrion’u
Sekizgen Kilise, tepenin üst bölümüne V. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir. Burası geleneklere göre, olasılıkla havarinin şehit mertebesine ulaştığı yer olarak belirlendi.
Yapı sekiz cepheli merkezi bir mekandan oluşmaktadır; etrafındaki sekiz adet dörtgen yapı merkezi mekana, akanthus yaprakları bezemeli sütun başlıklarını taşıyan mermer sütunların taşıdığı üç kemerle açılmaktadır.
Kilise ahşap kubbe ile örtülüdür. Merkezi mekanın planı sonsuzluğun sembolü olan sekiz sayısına gönderme yapmaktadır. Kilise dörtgen bir planın içine yerleştirilmiştir ve kenarlarından dışarıya hacıların ağırlandığı 28 mekan ile açılmaktadır. Diğer Bizans şifa kutsal alanlarında olduğu gibi (Costantinopolis’deki Aziz Cosmas ve Damianos) bu mekanlarda istiare uygulamaları (enkübasyon) gerçekleştiriliyordu: Aziz, uyku sırasında hastaları iyileştiriyor ve gelecekle ilgili kehanetleri açıklıyordu.
Sanatta Aziz Philippus imgesi
Aziz Philippus’un en eski betimleri, Costantinopolis’deki Ayasofya’nın sunağını süsleyen yuvarlak panolar içindeki betimlerde olduğu gibi, Proto Bizans Dönemi’ne, İsa ve oniki havari siklusunda yer aldığı zamana aittir. Bu betimlerin bir yansıması Sinai Aziz Katerina Kilisesi’ndeki mozaiklerde karşımıza çıkar, burada Aziz koyu renk sakallıdır ve ismi grekçe yazılmıştır. Aziz Philippus’u ve Hierapolis’de şehit mertebesine ulaşması hikayesini betimleyen resimlerin arasında, 13. yüzyılda Padova Aziz Bazilikası’nın bir şapelinde Giusto de’ Menabuoi tarafından yapılan resim sayılabilir. Havarinin hikayelerinin en zengin betimi Floransa’daki Azize Maria Novella Kilisesi’nde yer almaktadır. Freskler 14. yüzyıl sonlarında Floransalı ünlü ressam Filippino Lippi tarafından yapılmıştır; Rönesans stilinde, Aziz’in hayatını anlatmaktadır, Hierapolis kentindeki antik kalıntıları hatırlatan bir peyzajda, şeytanı simgeleyen yılanla mücadele ederken ve sonunda çarmıha gerilirken betimlenmiştir.
İspanyol ünlü ressam Jusepe de Ribera, 1639 yılına tarihlenen, İspanya kralı IV. Felipe için yaptığı baş yapıtında Aziz Philippus’u betimliyor. Tablo olağanüstü bir gerçekçilikle yapılmıştır, kimi meraklı kimi ise ilgisiz duran bir kalabalığın ortasında Aziz’in bedeni çarmıha gerilmektedir.
Francesco D’Andria (Hierapolis Kazısı Başkanı)